Yakın döneme kadar erkek egemen oluşumların pasif karakteri hüviyetine sahip olan kadın, bir erkeğe tabi olduğu kadarıyla ve onun kendisine sunduğu şartların kısıtlı atmosferinde nefes alabilmiştir. Toplum normlarını belirleyen ataerkil zihniyet, tanıdığı belirli roller dışında kadını insancıl birçok özellikten yoksun bırakarak onu bireylikten uzaklaştırmaya çalışmıştır. Bunun Türkiye’deki en belirgin örneği köy yaşantısıdır. Türk edebiyatına köy yaşamının gerçekçi görünümü Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlarla birlikte girmiş, ezen ve ezilen sınıfların çatışmasının işlendiği eserlerde ezilen bir kesim olarak kadınlar da yer almıştır. Fakir Baykurt, Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği ve Kara Ahmet Destanı adını taşıyan üçlemesinde Haceli ve ona arka olan Muhtar Hüsnü ile Irazca ve ailesinin çatışmalarını ezen ve ezilen kesim çerçevesinde verirken köy yaşantısının ataerkil atmosferindeki kadın yaşamını da tüm çıplaklığıyla sunar. Kadının hem erkek hem de yoksulluk tarafından sınırlanan yaşamı, onun erkekten ve yaşamdan istek ve beklentileriyle birlikte yansıtılırken bir yandan da edilgen konumuyla dolaylı yoldan erkeğin şiddetinin her an hedefi oluşu işlenir. Bu çalışmada kadının ataerkil zihniyetin hâkim olduğu köy yaşamındaki durumu ataerkil söylem, cinsellik, şiddet-taciz-tecavüz ve annelik çerçevesinde incelenecektir.
Fakir Baykurt, köy, ataerki, kadın, erkek.