Edebiyat ve fiziksel çevrenin ilişkisini ele alan ekoeleştiri kavramı 1990’ların başında bir edebî eleştiri akımı olarak varlık göstermiştir. Bu akım edebiyat ürünlerini çevreci bir bakış açısıyla irdeleyerek edebiyat ile doğa ve kültür arasındaki bağı ortaya koymayı amaçlamaktadır. Fiziksel çevrenin edebî eserde ele alınış biçimleri, insanın fiziksel çevre ile olan ilişkileri ekoeleştirinin inceleme alanı içerisinde yer almaktadır. İnsanoğlunun doğa ile olan iletişimi tarihsel süreç boyunca üç temel evre geçirmiştir: Bunlardan ilki doğanın üstün olarak kabul edildiği, doğaya ve ona ait unsurlara kutsiyet atfedildiği ve hatta Tanrısallık kazandırıldığı süreçtir. İkincisi ateşin bulunması, demirin ve toprağın işlenmesi ile insanlığın doğaya müdahale gücünün arttığı dönemdir. Bu süreçte insan ile doğa yaşam karşısında eşittir. İnsanın doğa ile olan ilişkileri belli tabularla kontrol altına alınmıştır. Üçüncü aşama ise Sanayi Devrimi sonrası doğaya karşı insanın üstün kabul edildiği dönemdir. Bu dönemde insan, doğayı bilinçsizce sömürmüş adeta tükenişe sürüklemiştir. Bu çalışmada Türk dünyası efsaneleri ekoeleştirel bir yaklaşımla ele alınmıştır. Günümüzün en büyük sorunlarından birisi olan doğanın yok oluşu, doğaya zarar vermenin insana olumsuz dönüşlerinin olması konusu halk inanışları penceresinden ekoleleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmiştir. Çalışmada örneklem, tahlil ve tasnif yöntemleri kullanılmıştır.
ekofolklor, ekoeleştiri, sözlü anlatı, efsane.